Telepati (Düşünce Kontrolü)

Duru Görü,Psişik Yetenekler,Telepati,Telekinezi,Lucid Ruya VS.

Telepati (Düşünce Kontrolü)

Mesajgönderen Montana » Sal Oca 22, 2013 6:31 am

Telepati bildiğimiz gibi birbaşkasının düşüncelerini okuyabilme, düşündüğünü görebilme veya henüz emin olmadığım ama olabilirliliği yüksek olarak düşüncelerini değiştirebilme yeteneğidir.

TESADÜF ZANNETTİKLERİMİZ

Uzun bir süredir görmediğiniz bir arkadaşınızın birden aklınıza gelmesi ve onunla kısa bir süre sonra yolda karşılaşma¬nız, telefon çaldığında kimin aradığını önceden hissetmeniz, karşınızdaki bir kişinin aklından geçenleri bir anda farketmeniz, ilk defa karşılaştığnız bir kimsenin genel karakteristik durumuyla ilgili tahminlerde bulunabilmeniz, çevrenizdeki insanların sizin hakkınızda kısmen de olsa neler düşündüklerini algılayabilmeniz v.s.
İşte bunlar günlük yaşantınızda kullandığınız telepati yeteneğinizin bir sonucu olarak karşınıza çıkmaktadır. Fakat bir çoğumuz yukarıda saydıklarımıza benzer tecrübelerle karşılaştığımızda bütün bunları “tesadüfle açıklamaya çalışırız. Oysaki bütün bunlar “tesadüfün değil, “Telepati’nin bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır

DÜŞÜNCE NAKLİ

Telepati en genel tanımıyla bir düşünce nakli işlemidir. Bir kimsenin zihnindeki herhangi bir düşüncenin, bir başkası tarafından algılanmasına Parapsikoloji’de Telepati adı verilmektedir. Telepati esas itibariyle basit bir işlemdir ve bunun esrarengiz hiç bir tarafı yoktur. Bu işe zaman ayıran ve birazcık gayret gösteren herkes, bu yeteneğin mevcudiyetini kendi kendine kanıtlayabilir.
İçinizdeki her türlü şüphe, tereddüt ve karamsarlık duygularını bir kenara bırakın. Bu tür duygular zihninizin dağılmasına ve konsantrasyonunuzun bozulmasına sebebiyet verirler. Bu nedenle telepati alanında neler yapabileceğinizle ciddi bir şekilde ilgileniyorsanız; o veya bu şekilde içinizdeki tüm şüpheleri kendi arzu ve gayretinizle bir tarafa itmeniz gerekir. Çünkü şüphe telepatideki başarınıza büyük bir engel oluşturur.

TELEPATİK ALGILAYIŞ

Telefon çaldığı zaman ahizeyi elinize almadan önce 5-10 sn durun ve kimin aradığını önceden tahmin edin. Eğer belli bir kimseden telefon bekliyorsanız bu telefonu çalışmanıza dahil etmeyin. Gün içinde çalan bütün telefonları önceden tahmin etmeye çalışın ve bir gün boyunca kaç telefon geldiğini, buna karşılık önceden kaç tanesini önceden algılayabildiğinizi not edin. Bu notlarınızı atmayın bir kenarda biriktirin. Her güne bir tarih verin ve çalışmalarınızın nasıl gittiğini kendi kendinize kontrol edin. İlerleyen günlerde hissedilir bir oranda tahminlerinizin sayısında bir artışın meydana geleceğini göreceksiniz.
Bazı günlerde telepatik algılayışlarınızın bir diğer güne nazaran daha fazla ya da daha az olduğunu tespit ederseniz, bu o günkü psikolojik halinize bağlı olabileceği gibi aynı zaman da Biyoritmleriniz’e de bağlı olarak değişim göstermiş olabileceğini unutmayın. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve sezgisel olarak bir günümüzün bir diğer günümüze uymamasının nedenle¬rinden biri de söz konusu ettiğimiz Biyoritmleriniz’den dolayıdır.
Telefonla yapabileceğiniz bir diğer alıştırma da, aklınıza birisi geldiğinde onu arayıp o sırada sizi düşünüp düşünmediğini sormaruzdır. Zihninizdeki düşüncelerin ne kadar sık olarak sizden kaynaklanmadığını, onları telepatik olarak aldığınızı farketmek sizi bir hayli şaşırtacaktır.
Ancak gelecek telefon faturası sizi daha fazla şaşırtabilir… Dikkatli olun… Bu nedenle telefon yerine çalan kapılarınızı da bu alıştırmanın içine dahil edebilir ve kapınızın zili çaldığında kimin gelmiş olabileceğini önceden algılamaya çalışabilirsiniz…
Halk arasında “aklıma gelen başıma geldi” diye bir söz vardır… İşte siz bunu tespit etmeye çalışacaksınız… Bakalım ne kadar aklınıza gelen, başınıza geliyor?… Bunu yaşamınızın her anında gözlemleyebilirsiniz…


KARŞILIKLI TELEPATİK ALIŞ - VERİŞ

Sakin, sessiz bir odada seçmiş olduğunuz bir arkadaşınızla birlikte karşılıklı gelecek şekilde oturun. Çalışma öncesinde ılık bir banyo yapmanız faydalı olacaktır. Eğer buna o anda imkan bulamadıysanız hiç değilse ellerinizi yüzünüzü mutlaka yıkayınız.
Arkadaşınız hoşlandığı bir meyveyi zihninden seçsin. Sadece onu düşünsün ve seçmiş olduğu meyveye konsantre olsun. Arkadaşınız meyvenin ismini zihninde bir kaç kez tekrar-lamalı ve aynı zamanda o meyveyi zihninde canlandırmalıdır.
Örneğin, “erik” kelimesini zihninde bir kaç kez tekrarladıktan sonra, eriğin yuvarlaklığını, açık yeşil rengini ve görüntüsünü gözünde canlandırarak size zihinsel olarak bu imajları göndermelidir. Aynı zamanda onun ekşiliğini de hissetmelidir…
Arkadaşınızın düşünce yoluyla gönderdiklerini alacak şekilde zihninizi temizleyin. Zihninizi mümkün olduğu kadar sakin ve boş tutmaya özen gösterin. Genellikle zihninizde ilk beliren sezgileriniz size doğru cevabı verecektir. Bu telepatinin çok önemli bir prensibidir. Zihninizde beliren cevaplar üzerinde mantık yürütmeyin. Sadece sakin, kendinize güvenli bir zihin hali içinde, içinize doğacak cevabı bekleyin.
Arkadaşınız 1 dakika boyunca seçmiş olduğu meyveyi düşünürken, sizde bu süre içinde algıladığınız meyveyi bir kenara not edin.
Sonra arkadaşınız başka bir meyve seçsin ve siz tekrar bunu algılamaya çalışın. Toplam beş adet meyveyi telepatik olarak algılamaya çalıştıktan sonra cevaplarınızı kontrol edin. Sonuçlar pek iyi değilse, hem alanın hem de gönderenin aynı derece kusurlu olduğunu unutmayın. Bunun sebebi çok az uygulama yapmış olmanız olabilir. Bu alıştırmayı zaman buldukça tekrarlayın.
İlk denemelerinizde mümkün olduğu kadar basit imajlar üzerinde çalışmalarınızı sürdürün. Örneğin: Bitkiler, çiçekler, renkler ve sayılar ilk uygulamalarınız için en ideal çalışma imajlarınız olabilir. İlerki çalışmalarınızda birbirinize çeşitli objeler, kelimeler hatta cümleleri bile zihnen kolaylıkla yollayabilirsiniz. Ancak unutmayın. Telepati yeteneğinizin gelebilmesi; yapacağınız düzenli çalışmalara ve uygun çalışma arkadaşlarınıza bağlıdır. İlk denemelerde başarılı olamazsanız, hemen pes etmeyin. Çalışmalarınız başarıyı da beraberinde getirecektir. Pratiklere devam edin…
Eğer belli bir süre çalışıp da başarı elde edemezseniz, çalıştığınız arkadaşınızı değiştirin. İlk başta aranızda sevgi ve sempati bağı bulunan kişileri seçmeniz daha İyi bir algılayıcı olmak için birinci adım, şuurlu zihnimizi sakinleştirmeyi öğrenmektir. Bu çalışmalar oyun gibidir. Onlardan zevk almasını bilmelisiniz. Her hangi bir alıştırma üzerinde çok zaman harcamayın. Aynı alıştırmayı tekrar takrar yapmak yerine, çabucak birinden diğerine geçmek daha iyidir.
Kaygısız bir tutum büyük başarılara götürür…
Bu bakımdan alıştırmaları kesinlikle kendinizi zorlamadan, rahat ve huzurlu bir zihinle yapmalısınız. Sizi başarıya yaklaştıracak en önemli etkenlerden biri budur. Telepati çalışmalarına “ya yaparım, ya ölürüm” tutumundan çok; hevesle ve “nasıl yapacağımızı görelim bakalım” tarzında bir tutumla yaklaşın.
Yorgun ya da keyifsiz olduğunuz zamanlar kesinlikle alıştırma yapmayın. Sıkıntı, stres ve her türlü heyecansal halleriniz; Duyular Dışı Algılamalarınız’ın su üstüne çıkmasına engel oluşturur. Bu nedenle mümkün olduğunca sakin bir şuur hali içinde çalışmalarınızı sürdürün…
Parapsikoloji Laboratuvarlan’nda yapılan çalışmalarda, Duyular Dışı Algılama alıştırmalarını sakin bir zihinle yapma¬yan araştırmacıların psişik güçlerini, yanlış cevaplar verecek şekilde kullandıkları tespit edilmiştir. Bu durumlarda insanlar, psişik yeteneklerini çalışmaya katmadan, rast gele yaptıkları tahminlerin ötesine geçememişlerdir.
Telepatik alış herhangi bir kimsenin zihninden geçen duy¬gu ve düşünceleri hissedebilmektir. Telepatik alış, özellikle duygusal olarak birbirlerine yakın olan kişilerin arasında çok daha kolay ortaya çıkabilmektedir. İnsanlar arasındaki sempati, telepatik alış verişi kolaylaştıran en önemli etkenlerin başında gelmektedir.
Yaşam içinde karşınızdaki bir kişinin ne düşündüğünü ya da ne hissettiğini telepatik bir algılayışla ve hiç bir çaba gös¬termeden, bir anda hissettiğiniz birçok anlarınız olmuştur. Kendiliğinden ortaya çıkan bu telepati yeteneğinizi dilerseniz geliştirebilmeniz mümkündür…

KUANTUM TELEPATİ

Haydi, kolaysa gel de kötü söz söyle, küfret karşındakine. Malından çal, ırzına saldır, canına kıy karşındakinin; yapabiliyorsan. Ben-sen-o Bir’ken ancak kendine-tüm kâinata zulmetmiş olursun! Kuantum, 20. yy.ın başında atom altı seviyelerde tabiatın işleyişinde bir takım ‘garipliklerin’ keşfi sonucu doğan yeni fizik dalının sıfatı olarak bilinir: ‘kuantum fiziği’ şeklinde. Kelime kökeni itibariyle kuantum, ‘kuanta’ kelimesinin çoğulu: kuantum=kuantalar.

Kuanta, bu fiziğin kurucu babalarından Max Planck’ın ışığın dalga halinde kesintisiz-sürekli olarak değil de kesintili-süreksiz, yani kuantum-kuantalar halinde yayıldığını ifade etmek için önerdiği, Latince’de ‘kesikli dilim’ anlamına gelen bir kelime. ‘Atom altı seviyelerde – metrenin milyarda biri mertebeleri – tabiatın işleyişinde bir takım gariplikler’ derken kasıt, o seviyedeki âlemin üyelerinin (elektronlar, nötronlar ve protonlar bu üyelerin en meşhurlarındandır) bizim nazarımızdan bakıldığında hem dalga hem de parçacık, hem enerji hem de madde olmaları ve aynı anda bir derece her yerde bulunabilmeleri; o âlemde olayların ne zaman ve nerede gerçekleşeceğine dair ancak ve ancak ihtimaller-kısmetler dilinden konuşabileceğimiz.



Telepati, -popüler anlamıyla- birbirlerinden uzakta farklı yerlerde bulunan kişilerin ek hiçbir teçhizat olmaksızın (beyinlerinden başka!) aralarında gerçekleştirdikleri düşünce aktarımı olarak bilinir. (Gerçekliği ve doğruluğu mevcut ortodoks egemen bilim anlayışınca reddedilmekle beraber, böyle bir fenomenin gerçek olması ve kontrol edilebilmesi durumunda sağlayabileceği potansiyellerin büyüklüğü, geçmişte Sovyetler Birliği gibi resmi ideolojisi materyalizm-ateizm doğrultusunda şekillenmiş bir ülkenin dahi bu konuya eğilmesine sebep olmuştur. ) Kelime kökeni itibariyle ise, Yunanca tele-patheia: uzaktan-etkileşim anlamına gelmektedir. Yani, arada bilindik anlamda herhangi bir iletim teçhizatı olmaksızın enformasyonun-bilginin kâinatın bir noktasından diğer bir noktasına anlık olarak taşınması.

Kuantum telepati ise, kuantum fiziğinin önümüze serdiği garip olgulardan bir tanesini tanımlamakta kullanılan bir terim. Bu olgu, atom altı seviyedeki âlemin üyelerinin fiziksel ölçülebilir niceliklerinin bilgisini (enerji, momentum vb.) birbirleri arasında adeta telepati yapar şekilde davrandıklarıdır.

Olgunun ilk gündeme gelişi, kuantum fiziğinin doğmasında büyük katkıları olan fakat daha sonraları bu yeni fiziğin ihtimallere ve belirsizliklere dayalı kâinat tasavvurundan hoşlanmayarak muhalif bir pozisyon alan Einstein’ın, kuantum fiziğinin öngörülerini çürütmek amacıyla doktora talebeleri Podolsky ve Rosen ile 1935 yılında ortaya attığı EPR (Einstein-Podolsky-Rosen) düşünce deneyi ile olmuştur. EPR paradoksu olarak da adlandırılan bu düşünce deneyinde Einstein özetle şöyle bir sistem öneriyordu.

“Ortak bir kaynaktan yayımlanan elektron çiftleri düşünelim. Bu elektron çiftlerinden bir tanesi gözlemci Ali’nin bulunduğu A noktasına, diğeri ise gözlemci Burcu’nun bulunduğu B noktasına doğru yol alıyor olsun. Ortak bir kaynaktan beraber yayımlandıkları için, fiziksel korunum yasaları gereği elektron çiftinin yayımı öncesinde sıfır olan spin-dönme büyüklüğü (yani soldan sağa veya sağdan sola net bir dönme etkisinin olmaması), elektron çiftlerinin yayımı sonrasında da sıfır olarak kalmalıdır. (Yani elektronlardan bir tanesi soldan sağa dönüyorsa, diğeri de bunu dengelemek için sağdan sola aynı spin büyüklüğüyle dönüyor olmalıdır.) Kuantum fiziğinin en garip, ama ispatlanmış bulgularından bir tanesi de bir kuantum sisteminin gözleme tabi tutulmadığı durumda matematiksel olarak alabileceği tüm hallerin aynı anda fiziksel olarak gerçek olması, fakat gözleme tabi tutulduğunda ise matematiksel olasılıklarından ancak bir tanesinin fiziksel gerçekliğe dönüşmesidir. Bu bulgu doğrultusunda, bir kuantum sistemi olan bu elektron çiftinin matematiksel olarak alabileceği iki hal vardır:

1: A elektronunun spini soldan sağa ve B elektronunun spini sağdan sola

2: A elektronunun spini sağdan sola ve B elektronunun spini soldan sağa

Ali veya Burcu gözlem yapmadıkça, kuantum fiziğine göre kurabileceğimiz tek cümle %50 ihtimalle 1. halin ve %50 ihtimalle de 2. halin geçerli olduğudur. Yani, A elektronu açısından bakacak olursak; %50 ihtimalle A elektronunun spini soldan sağadır ve %50 ihtimalle de sağdan soladır. A elektronunun spini gözlemlenmedikçe her iki ihtimal de eşit derecede geçerli ve gerçektir. Bu durumun aynısı elbette B elektronu için de geçerlidir.

Elektronlardan bir tanesini gözlemlemiş olalım, mesela Ali kendi tarafındaki elektronun spininin soldan sağa olduğunu görsün. Eğer kuantum fiziğinin öngörüleri doğru ise, aynı anda, A ile B arasındaki mesafe ne olursa olsun (isterlerse iki ayrı galakside bulunsunlar) Burcu da kendi tarafındaki elektronun A’yı dengeleyecek şekilde spini sağdan sola olacak şekilde davranmaya başladığını görecektir. Yani, A ile B arasında adeta anlık bir kuantum telepati gerçekleşmektedir. Böyle bir anlık, sonsuz hızda etkileşim ise, kâinatın hız limitinin ışık hızı olduğunu söyleyen görecelik teorisi ile çelişecektir. Dolayısıyla kuantum fiziğinin öngörüleri eksiktir, yanlıştır.”

Daha sonraki yıllarda yapılan gerçek deneyler, Einstein’ın doğru söylediğini göstermiştir. Çok önemli bir farkla ki, gerçekten de kuantum âleminde parçacıklar birbirleri arasında telepati yapar gibi davranmaktadırlar. Dolayısıyla, Einstein’ın kuantum fiziğini çürütmek amacıyla ortaya attığı deneyin bizatihi kendisi kuantum fiziğinin doğru çalıştığını kanıtlayan enstrümanlardan biri olmuştur.

EPR deneyinin yorumlarından bir tanesi, üstte özetlemeye çalıştığım gibidir. Yani, kuantum âleminin elektron, nötron, proton vb. varlıkları, eğer aynı kaynaktan oluşmuşsa, birbirleri arasında telepati yapar gibi davranmakta, birbirlerine dair fiziksel bilgileri kâinatın neresinde olurlarsa olsunlar anlık paylaşmaktadırlar. Biri Samanyolu’nda, diğeri Andromeda’da olsa dahi.

EPR’nin diğer bir yorumu ise, aynı kaynaktan oluşan kuantum varlıklarının farklı konumlarda olsalar dahi aslında başlangıçtan beri birbirlerinden hiç ayrılmadıkları, aralarında daima bir kuantum bağının mevcut olduğu şeklindedir. Üstteki örneğe dönecek olursak, A ile B elektronunu birbirinden ayrı gösteren farklı mekânlarda olma hali adeta bir illüzyondur, gerçekte A ile B hiç birbirinden ayrılmamıştır. Dolayısıyla A’ya etki eden bir şey anında B’ye de etki etmektedir çünkü A ile B birbirinden ayrı değerlendirilemeyecek derecede bütünleşiktir.

EPR’nin hangi yorumunu benimsiyor olursak olalım, kuantum âleminin bu düsturundan kendi âlemimizin üyeleri olarak çıkaracağımız bazı dersler ve esinlenebileceğimiz bazı hikmetler olduğunu düşünüyorum. Mevcut bilim bilgimiz gereği, kâinatın başlangıcı Büyük Patlama anında şu an kâinatı oluşturan tüm parçalar; gezegenimizdeki biz dâhil tüm canlıların vücudundaki karbon atomlarından, Güneş’imizdeki hidrojen atomlarına dek her şey ama her şey aynı kaynaktan çıktığına göre esasında her birimizin atomlarının akrabaları tüm kâinata yayılmış durumda. Ben-sen-o birbiri içine geçmiş halde aynı büyük gerçekliğin farklı yansımalarıyız sadece. Bizi birbirimize birbirimizden farklı gösteren, kâinat çapında bir büyük hokus pokus. O hokus pokusun perdesi kalkınca, her şeyin Bir’in bir izdüşümü olduğu beliriyor. Sufilerin her şeyin Hayy’dan gelip Hu’ya gittiğini söyledikleri mertebe, Hallacı Mansurlar’ın ‘Enel Hak’ dedikleri mertebe hiç umulmadık bir anda kuantum laboratuarlarında çıkıyor 20. yy insanının karşısına...

Haydi, kolaysa gel de kötü söz söyle, küfret karşındakine. Malından çal, ırzına saldır, canına kıy karşındakinin; yapabiliyorsan. Ben-sen-o Bir’ken ancak kendine-tüm kâinata zulmetmiş olursun!


(1) Düşünce deneyi: İnsan aklından ve düş gücünden başka bir düzeneğe ihtiyaç duymayan hayali deneylere verilen genel isimdir. Fakat elbette bu tür deneylerin kurgulanmasında fizik yasaları temel alınmaktadır.
Montana
Mesaj Panosu Yöneticisi
 
Mesajlar: 29
Kayıt: Pzt Oca 21, 2013 7:39 pm

Dön Diğer Konular

Kimler çevrimiçi

Bu forumu gezen kullanıcılar: Hiç bir kayıtlı kullanıcı yok ve 1 misafir

cron
Forum Siteleri OyunLar -
sitene oyun ekle
Free Web Hosting